SÜLEYMAN SAMİ DEMİREL’İN ARDINDAN ONUNLA İLGİLİ ANILARIM - Dr. Ahmet ŞENTÜRK

Türkiye Cumhuriyeti’nin son 65 yıllık siyasi sürecinin başaktörlerinden Süleyman Sami Demirel vefat etti.
Süleyman Sami Demirel’in kim olduğunu, hangi mevkilerde bulunduğunu bilmeyen yok. Bu nedenle çok iyi bildiğim yaşam öyküsü bu yazının konusu değil. Ben bu yazıda kendisiyle ilgili bireysel anılarımı tarihe not düşmek istiyorum.


Yıl 1986. Ülkede 12 Eylül Hukuku (ya da hukuksuzluğu) egemen. Süleyman Sami Demirel de siyasi yasaklı. Güniz Sokak’ta ikamet ediyor.GATA Tıp Fakültesi’ni bitirmeye 2 ay kala askeri öğrencilikten çıkarıldım. Gazi Tıp Fakültesi GATA’ya zorla götürülmeden önceki okulum olduğu için öğrenimimi orada sürdürebilecektim. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Gazi Tıp Fakültesi’ne  GATA’ dan iyi tanıdığım emekli bir Albay’ı Dekan yapmışlar. Adam bizi okula almıyor. Mahkemeye veriyorum, kazanıyorum, mahkeme kararlarını da uygulamıyor.
Benzer durumdaki 7-8 arkadaş düzenli toplanıyoruz. Her gün Gazi’ye gidiyoruz, her gün Gazi’den polis gücüyle çıkarılıyoruz.




Toplantılarımızın birinde bir arkadaş Süleyman Demirel’den randevu aldığını, hep beraber bu randevuya gitmemizi teklif ettiğini söyledi. Ben buna sıcak bakmadım. Çünkü Süleyman Demirel’in benim kafamdaki imajı sabıkalarla doluydu. Ama diğer arkadaşlar gitme lehinde oy kullanınca zorunlu olarak çoğunluğun kararına uydum. Güniz Sokağa gittik. Bizi çalışma odasında karşıladı. Sıcak ve sevecendi. Arkadaşlarımdan Muharrem grup sözcümüz olarak durumumuzu özetledi ve “devlete, millete küstük, baba” diyerek sözlerini bağladı. Süleyman Demirel Muharrem’in sunumunu ilgiyle dinleyip son cümlesi üzerine meşhur gerdanını kıvırarak “Devlete, millete küsülmez, küsülseydi ben küserdim” dedi. Sonra yerinden kalktı, telefona gitti, telefondaki kişiye “bana Parmaksız Şakir’i bağla” dedi. Az sonra telefon çaldı, açtı, başladı konuşmaya:  ” Şakir, bak Gülhaneli çocuklar geldi, bunları okula almıyomuşun, yapmayın gardaşım böyle”. Karşıdaki ne dedi duyamıyoruz. Ama Demirel sözlerini şöyle bitirdi:” Tamam, yarın çocuklar sana geliyor,yap bunların işini, gözlerinden öperim.” Sonra bize döndü:        ” Yarın sabahtan Gazi Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Şakir Akça sizi bekliyor, okula kabul edildiniz,hayırlı olsun.” dedi. Teşekkür ettik, yanından çıktık.
Ertesi gün yanına gittiğimiz Rektör Şakir Akça, sanki önceki zamanlarda bizi polis zoruyla dışarı attıran kendisi değilmiş gibi “ çocuklar, neden bana daha önce gelmediniz, böyle şey olur mu, ben Dekan’ı aradım, derhal fakültenize devam etmeye başlayın” dedi. Bizi Gazi’ye başlattılar, ama geçtiğimiz son 3 sınıfı tekrar okumamız kaydıyla. Böylece bendeniz hiç sınıfta kalmadan 6 yıllık Tıp Fakültesi’ni 9 yılda bitirebildim. Bugün hekim olarak insanlığa hizmet ediyorsam bunda Süleyman Sami Demirel’in, üstelik yasaklı olduğu dönemde yaptığı bu müdahalenin çok büyük payı vardır.





Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı olduğunda, ben de Genel Sağlık-İş Sendikası Genel Sekreteri idim. Sendikanın Merkez Yönetim Kurulu olarak her yıl rutin olarak Cumhurbaşkanını ziyaret eder, çalışmalarımız ve taleplerimizle ilgili bilgi sunardık. Cumhurbaşkanı Süleyman Sami Demirel’e ikinci gidişimizdi. Tekrar dosya sunduk, çalışmalarımız ve taleplerimizle ilgili kendisini bilgilendirdik. Toplantı bitiminde bizi salonun dışındaki merdiven başına kadar uğurladı. Tam o sırada yaveri telefona çağrıldığını bildirdi. Telefon için geri döndü, duraksadı, tekrar bize döndü:”  Az bekleyin hele, şu telefon bitsin, sizin şu arsa işini de konuşalım” dedi. Tekrar döndü, odasına gitti. Biz merdiven başında şaşkın bir şekilde beklemeye başladık. Bir taraftan da yorum yapıyoruz: “ Kafası çok karışık herhalde.” ,”Bizi müteahhit sandı herhalde
10 dakika sonra Demirel döndü, “ Geçen sene geldiğinizde, memurlardan yapılan konut fonu kesintilerine karşılık hazine arazilerinden memurlara arsa dağıtımı yapılmasını teklif ettiydiniz ya, o teklifi Başbakan’a ilettim” dedi.
Yanından ayrıldığımızda şok içindeydik. Biz kendi teklifimizi hatırlamıyorken o takibini yapıyordu. Tabi bu durumu her yerde anlattık. Dolayısıyla Demirel hayranlığını yaygınlaştırdık. Aradan bir süre geçti. Demirel’in danışmanlarından birisi ile bizim yönetim kurulundan bir bayan arkadaş nişanlandılar. Bizim eve gelmeye başladılar. Bir gelişlerinde enişteye olayı anlattım.” Senin patronda ne beyin var ya” diye yorumda bulundum. “ne beyni ya,” dedi.” Siz gelmeden biz hakkınızda her türlü bilgiyi hazırlayıp önüne koyuyoruz, oradan biliyor”.
Öyle de olsa bilgisayar yokken bilgisayar gibi düzenek kurabilmesi de takdire şayandır.
Ben Başbakan Demirel’i hiç sevmem. Ama 12 Eylül sonrasının Baba Demirel’i, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e de toz kondurtmam.
Allah taksiratlarını affetsin, ışıklar içinde yatsın.