Belediyede görev
yaptığımız zamanlarda, arkadaşlarımızla birlikte şehrimizde
ticaretin gelişmesi için, mevzuatın izin verdiği çerçevede
çalışmalar yaptığımızı daha önce belirtmiştim.
Bu tip
çalışmalarımız genelde pazaryerleri konusunda yoğunlaştı.
Alıcı ve satıcının buluştuğu mekanlar olan pazaryerlerini her
kesim açısından daha faydalı hale getirmek amacıyla aklımızın
erdiğince düzenlemeler yapıp , çalışmalar yaptık.
Yerli
üreticilerimizin yetiştirdikleri ürünlerini sergileyip sattıkları
yerdir üretici pazarı.
İlçemizde benim
hatırladığım kadarıyla eskiden Şeyhmüftü Camii avlusunda
kurulan “Köylü pazarı” diye adlandırılan yer bunun o
yıllardaki örneğidir.
1973 veya 1974
yılının bir perşembe günü freni patlayan bir kamyonun o pazara
girmesiyle çok sayıda hemşehrimiz canını kaybetti.
O kazadan sonra
pazar yavaş yavaş dağılarak normal pazarın içlerine teker teker
yerleşmeye başladı. ( O kazanın ilçemize çok önemli başka
etkileri de oldu. Bir başka yazıda yazmaya çalışacağım)
O zaman geçerli
olan 1580 sayılı Belediye Kanunun Belediyenin görevlerini
düzenleyen 15. Maddesinin 42. bendinde “Meydan ve Pazaryerleri
yapmak” deniliyordu.
Yine 1995 yılında
çıkarılan 552 sayılı “ Yaş sebze ve meyve ticaretinin
düzenlenmesi ve toptancı halleri hakkında kanuın hükmünde
kararname” ile yeni düzenlemeler yapılmıştı.
Bu kararnamenin 14.
Maddesinde ;
“Üreticiler,
belediyelerce belirlenen miktarları aşmamak kaydıyla ürettikleri
malları üretici pazarlarında toptancı hale giriş zorunluluğu
aranmaksızın doğrudan tüketicilere satabilirler.
Belediyeler,
o mahalde semt pazarının kurulduğu günlerle aynı olmamak
şartıyla üretici pazarının kuruluş gününü tayin etmekle ve
bu pazarlarda malını satışa sunacak üreticilerde aranacak asgari
nitelikleri belirlemekle görevli ve yetkilidirler.” denmektedir.
Bu
maddeye dayanarak o dönemde (sanırım hala öyle) Sebze ve
Meyveciler Odası başkanı olan İsmail BATU 'nun yoğun direnişiyle
karşılaştık.
“Merkez
kapalı pazaryerinde üreticiye yer veremezsiniz ve perşembe günleri
tezgah kurduramazsınız. Aksini yaparsanız kanunsuzluk yapmış
olursunuz” diyordu.
İlk
itirazında tamamen haklıydı. Biz de gereğini yaptık. Ama
ikincisi su götürür bir gerekçeydi. Bizim köylü üreticimiz
şehre perşembe günleri dışında gelme şansı çok azdı.
Gelebilir ama gelenekselleşen perşembe hareketliliğinden
faydalanamazdı.
Bu
durumda üreticiler için ayrı bir yer bulmamız gerekiyordu.
Arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendirmeler sonucunda
Demirciler Camii arkasındaki setboyunda karar kıldık. Orayı
düzenlemeye başladık.
Merkez
pazara daha yakın bir yer olabilir miydi? Fiziki olarak olabilir
ama , yasal olarak olamazdı.
Buna da İsmail BATU itiraz etti. “Perşembe günü bu pazarı açamazsınız” diye.
Oysa
biz konuya hakimdik. Yasada söylendiği gibi “aynı mahalde”
“aynı gün” açmıyorduk. Farklı bir mahalde aynı gün
açıyorduk. Merkez pazaryeri “Hamzabey Mahallesinde” açılıyordu.
Üretici pazarı ise “Şevketiye Mahallesinde” idi.
İsmail
BATU'nun bu konudaki itirazını çözdükten sonra , üreticilerden
gelen tepkiler oluştu.
“Biz
burada bir şey satamayız”, “Buraya kimse gelmez” diye.
Oysa
bizim gerek zabıta arkadaşlarımızdan, gerek vatandaştan
aldığımız bilgiler farklı yöndeydi.
Bunlara
dayanarak “Bakın burasını beğenmiyorsunuz ama ileride burada
yer bulmanız zorlaşacak. Bu pazar Mezbahaya kadar uzanacak”
dedik. Ve haklı çıktık.
Üretici
pazarında satış yapabilmek için “üretici” olduğunun
belgelenmesi gerekiyordu. Çünkü başka grupların da o ortamdan
faydalanıp tezgah açmalarını istemiyorduk. Ziraat odasından
üretici olduğuna dair belge getirmelerini istedik.
Yasalarında
verdiği yetkiye dayanarak, satılabilecek ürünlerin maksimum
miktarını da kilo, tane, çuval, demet, bağ, kasa cinslerinden
belirledik.
Bu
arada yaşadığımız komik olaylar da oldu. Mustafakemalpaşa da
yetişmeyen ürünleri satan “üreticiler” gördük. Örneğin
adam muz satıyordu. Ve elinde Ziraat Odasından alınmış “üretici
belgesi” vardı.
Perşembe
günleri dışında da söz konusu alanı , at arabaları için depo
alanı olarak kullanmaya başladık. Tahıl Meydanında ki birikimi
azaltmayı hedeflemiştik. Zaman zaman başarılı olduk. Zaman zaman
yetersiz kaldık.
Daha
sonra BÜK-DER (Bursa Üretici Köylüler Derneği) ortaya çıktı.
Üreticilerin örgütü olan bu dernekle birlikte üretici pazarının
iyileşmesi için çalıştık. Bazen bu dernek konusunda şikayetler
aldık. Sıkıntılı durumlar da yaşadık. Ama sonuçta her şey
oturdu ve üretici pazarı gelişerek devam etti.